İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmekte olan bir soruşturmada, TSK mensubu olduğu belirlenen F.Ö. isimli kişinin FETÖ’nün bâtın haberleşme usulü olarak kullandığı ankesörlü telefonla çeşitli vakitlerde ardışık arandığı tespit edildi.
Soruşturma kapsamında düzenlenen iddianamede, F.Ö’nün ankesörlü telefonla ardışık olarak arandığı tarihlere, görüşmelerin müddetlerine, aramaların hangi kentten yapıldığına ve tasniflenmiş ardışık arama kümelerine yer verildi.
Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan iddianamede tek kuşkulu olarak F.Ö’nün ismi bulunurken, Özbudak soyadlı aileye mensup bireylerin de ardışık arama tablosunda yer aldığı görüldü. Sebep ise 2007 yılında Jandarma Genel Komutanlığı’ndan Kıdemli Yüzbaşı olarak emekli olan Avukat Coşkun Özbudak’ın da Aralık 2015’de kuşkulu F.Ö ile ardışık aranmış olmasıydı.
İDDİANAMEDE YER ALAN 4 YAŞINDAKİ ÇOCUK
Bununla birlikte, iddianamede Coşkun Özbudak hakkında rastgele bir soruşturma bilgisine yahut tabire yer verilmedi.
Ancak Coşkun Özbudak’ın eşinin, birisi dört yaşında üç çocuğunun, yengesinin ve on iki yaşındaki yeğeninin T.C. numaraları ile kimlik bilgileri gerekçesiz olarak iddianamede yer aldı.
KABAHAT DUYURUSUSUNDA BULUNDU
Mevzuyu yargıya taşıyan Av. Coşkun Özbudak, iddianamede yer verilen tespitten ötürü hakkında rastgele bir soruşturma olup olmadığını bilmediğini söyledi ve “Bir soruşturma kapsamında elde edilen ama o soruşturmayla ilgisi bulunmayan bireylere ilişkin olan bilgi, bilgi ve kayıtların ifşasının kamu vazifelileri açısından hata teşkil ettiği üzere, hak ihlali oluşturduğunun da farkındayım” dedi.
Özbudak, kendisinin ve ortalarında 4 yaşındaki çocuğunun da olduğu altı aile bireyinin F.Ö hakkındaki soruşturmayla bir ilgisi olmadığını, anılan şahısla hiçbir alakaları bulunmadığını belirten ve başta iddianameye imza atan Cumhuriyet Savcısı olmak üzere tüm sorumlular hakkında soruşturma başlatılmasını talep etti. Özbudak, ayrıyeten şahsına ve aile bireylerine ilişkin bilgilerin belgeden çıkartılması talebiyle de F.Ö hakkındaki davaya bakan mahkemeye başvurdu.
Özbudak bahisle ilgili, “OHAL KHK’larının da sağladığı yasal alt yapıyla bilhassa FETÖ ve gibisi soruşturmalarda inisiyatifi kolluk ele alıyor ve çoğunlukla teknik bilgiler içerdiğinden soruşturma evrakının savcılar tarafından dikkatle incelenmiyor. Böylece de kolluk fezlekelerinin motamot iddianameye dönüştürülüyor. Her ne kadar OHAL kalksa da yarattığı alışkanlığı devam ediyor, mağduriyetler de artırıyor” açıklamasında bulundu.
ARDIŞIK ARAMA
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, FETÖ’nün zımnî haberleşme usullerinden ankesörlü yahut sabit kontörlü telefonlar üzerinden yapılan haberleşmenin tüzel kanıt sayılmasına ait kriterleri belirlemişti.
Kriterler şöyleydi:
1- Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon sınırı ile maksat şahıslarla görüşmelerinde kapalılığı sağlamak için arayacağı kişinin telefon numarasını çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydetmesi,
2- Aramaların tek taraflı ve kısa müddetli olması yahut yalnızca davetten ibaret bulunması,
3- Aranan askerlerin çoklukla rütbelerinin ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin denk olması,
4- Aramanın mesai saatleri dışında yapılması,
5- Sorumlu şahsın, amaçların kaybolmasını sağlamak hedefiyle askeri işçisi aradıktan sonra önlem emelli ilgisiz ve alakasız şahısları de ankesörle araması,
6- Aramanın 15 gün, ayda yahut 2 ayda bir kere olmak üzere periyodik olması,
7- Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs yahut şahıslarla tıpkı vilayette ikamet etmesi ve tıpkı vilayetteki sabit sınırlarla bağlantı kurması,
8- Aranan asker şahısların çizgilerin takılı bulunduğu aygıtların toplantı yerine götürülmemesi yahut götürülse bile kapalı tutulması.
Cumhuriyet
